,

Murat Nergiz yazdı: İstanbul’un Doğusu Ümraniye

Maslak’a doğru, Beyaz yakalıları göreceksin, Sakın şaşırma!

İnsanın genelde insanın yapmaya hevesli olduğu bir iş vardır; yaşamak istediği bir semt olur.

Evdeki hesapların çarşıda yolunu şaşırdığı zamanlardayız. Belki ezelden beri şaşırır da biz yine de hevesleniriz.

İdealimizdeki mekanla, işle kurduğumuz ilişki: bir süre için, şu an yaptığımız işe, yaşadığımız eve katlanmamızı öğütler.

Sonra günler geçer, aylar eklenir, yıllar katlanır bir bakarsın ki; olduğun yerde iki çocuklu bir aileye köklenmiş, hayatımın sonuna kadar “çalışmam” dediğin işten emekli olmuş; “yaşamam” dediğin evde saçlarını dökmüşsündür. Yüzündeki çizgilerimiz belirginleşmiştir.

Sahi yola çıkarken nereye varmayı düşledin?

Şehrin merkezi neresi ?

Maslak’a doğru
Beyaz yakalıları göreceksin
Sakın şaşırma!

Orhan Veli’nin “Gemlik’e Doğru” şiirini keyfimce uyarladım, bağışlasın.

Meraktan soruyorum: İstanbul’un merkezi neresidir?

Kültür-sanat, eğlence denilince akla ilk gelen Taksim, Beyoğlu olurdu. Bugün hala ilk akla gelenler bunlar olsa da gerçeklikte bu durumun değiştiğini söylemek mümkün. Taksim ve Beyoğlu’nun köklü geçmişiyle bir insan gibi düşüp yükseldiği zamanlar oldu.  80’li yılların düşkünlüğünden sıyrıldığı 90’lı yıllarda başlayan yükseliş aşağı yukarı 2010’lara sürmüştü; sonra yine duraklama evresine girdiği 10 yıllık süre… Genel ve yerel yönetimin kültür politikası belirleyici unsurlardan olsa da yalnızca bu nedene oturtamayacağımız gelişmeleri de hesaba katmalı.

Kültürün kadar konuş!

Opera, bale, tiyatro, sinema, kitapçı ve kafeleri içinde barındıran semtin kendine has fantastik dünyası vardı. He an sanki bir şey değişecekmiş gibi. AKM’nin yıkılmasıyla ortaya çıkan derin belirsizlik. İsmiyle müsemma tiyatroların kapanması ve genel olarak tiyatronun, dizi ve sinema karşısında eski cazibesini sürdürememesi. Gençlerin daha özgürce eğlenebileceğini düşündüğü Nişantaşı, Kadıköy, Şişli, Bebek’e doğru açılan yeni mekanlarla dağılan ilgiler.


Kredi kartla uçuşan hayaller

üç-beş tespitle anlatılamayacak çetrefilli bir mesele bu. Ama kendime göre meselenin kırılma anlarından yüzer geçer doğrularımı sırasızca sıralayayım. Capitol ile AVM’ler bir bir açıldı semtlere. Uzun çalışma saatleri, artan nüfus ve trafik sorunuyla sınırlı zamanlara imdat gibi yetişti bu toplu tüketim merkezleri. AVM’lerin en büyük iyiliği say deseler hemen tuvaletlerinin temizliğini ilk sıraya eklerim. AVM’lerden önce eli-yüzü düzgün mekanlar bile tuvaletlerinin düşük yıldızlı konforları AVM’lerden sonra daha iyi bir seviyeye geldi.

Maaşımızdan kıyıp alamadığımız kıyafetler artık kredi kartına yüz taksit olunca, markalar merdivenin en alt basamağına kadar banka banka sıralandılar. Seri sonu, kampanya, defo, fırsat derken boğazımıza kadar markalanan bedenlerimizi hızlıca doyurduğumuz en üst katlar. Belki filme de gireriz.

2003’te gerçekleşen ‘devrimden’ haberin var mı?

2003 yılında Starbucks Türkiye’deki ilk şubesini Bağdat Caddesi’ne açtı. Daha öncesinde de seçkin mekan ve semtlerde iyi kahveler sunuluyordu. Ama genel olarak kullanılan adı Nescafe’ydi. Zamanla markayla özdeşleşen adından kurtuldu. Artık filtre, americano, latte, mocca, cortado diyerekten detaylarına çoğalan bir süreç. Hızlıca başka şubeler açılmaya başladı. Sonra başka markalar girdi pazara. Sonra genç girişimciler, santimine kadar özenle kesilmiş sakallarıyla, yaşadıkları, sevdikleri semtlere kahve dükkanları açtılar. Doğru düzgün kahve içmek için artık iyi semte gitmeye gerek kalmadı.

Neden ‘merkeze’ yakın olmak isteriz?

Görünür olmak, yeni olanı güncelleyebilmek için.

Bir sanatçı, oyuncu, yazar, iş insanı, gazeteci için şehrin çeşitli toplanma yerleri vardı.

İnternetin yaygınlaşmasıyla, sosyal medyanın ortaya çıkışıyla görünür olmak kolaylaştı. Bir ressam artık sosyal medya hesabı üstünde resmini satabilecek kolaylığa erdi. İnsanımız intenet üstünden her türlü yeni gelişmeyi takip edebiliyor. Haliyle hayatla kurduğumuz bütün ilişkiler yeniden düzenleniyor. Basın, sinemaya sektörü, otobüs terminalleri, galerilere baktığınızda son 30 yılda sürekli şehrin çeşitli alanlarına toplanıp dağıldılar.

Merkez artık semtlerden sıyrılarak sıradan insanın eline dokundu.

Bütün saydığım unsurlardan bakınca Ümraniye’de yaşamak çok zor değil.
Semt kavramının içine, mimari, bellek, estetik, deneyim, tarih de girdiğini hesaba katınca Ümraniye hala bir çocuk ama büyüyecek abisi…

Murat Nergiz

Ümraniye Belediyesi mahkeme kararını neden uygulamıyor?

Yamanevler’de ‘Limonlu Bahçeleri Konakları’ inşaatı, mahkemenin kesin hükmüne rağmen devam etmesine itiraz eden Ümraniyeliler, Ümraniye Kaymakamlığı’na ihtar dilecekçesi sunup eş zamanlı olarak suç duyurusunda bulundular.